Sanırım ilkokul iki veya üçüncü sınıftaydım. Belki de dördüncü sınıftır, tam hatırlamıyorum. Büyüklerin okuduğu ciltli kitaplara merak sarmıştım. Evde bulduğum lacivert ciltli, sarı saman kağıda basılı bir kitabı okumaya başladım. Tabii, benim yaptığıma okumak denir ise. Kitap, her biri farklı uzunluktaki hikayelerden oluşuyordu. Hangi hikayenin başlığı hoşuma giderse onu okumaya çalışıyordum. Bir baştan, bir sondan, bir ortadan… Benim için sıranın bir önemi yoktu. Önemli olan başlıkların hoşuma gitmesiydi. En çok ilgimi çeken, gümüş çatal bıçakların çalınmasını anlatan kısım olmuştu. Çünkü o zamana kadar, hayatımda hiç gümüş çatal bıçak görmemiştim. Nasıl bir şey olduğunu, bizim evdeki çatal bıçaklarından ne farkı olduğunu merak etmiştim. Bir süre sonra şunu farkettim: Neredeyse her hikayede Jean Valjean isimli bir adam vardı…
Çocuk aklımla okumaya çalıştığım kitabın, “bir büyük roman” olduğunu, büyüdüğümde öğrendim. O çocuk halimle, Sefiller’i okumaya çalışıyormuşum.
Artık büyüğüm ama iş okumaya gelince hala “meraklı bir çocuk” olduğum söylenebilir. Şu sıralar, Oxford Üniversitesi’nden Prof.Kevin Dutton’un yazdığı “Olağan Psikopatlar” isimli kitabı okuyorum.
Kitapta, 14.000 gönüllünün katıldığı bir anketten bahsediliyor. Anket üniversite öğrencileri tarafından cevaplanmış. Anket sonuçlarına göre, günümüzde üniversite öğrencilerinin empatileri, 20-30 yıl önceki benzerlerine göre %40 daha zayıf. Son 30 yılda günden güne azalan empati seviyemiz, özellikle son 10 yılda çok ciddi bir düşüş göstermiş. Öte yandan, bu dönemde öğrencilerin narsistlik seviyelerinde inanılmaz artışlar da gözlenmiş. Benmerkezci, rekabetçi, kendine güvenen, narsist ve bireyci bir kuşak sözkonusu. Bu değişikliğin sebebi tam olarak bilinmiyor ancak çevrenin, örnek alınan kişilerin ve eğitimin karmaşık bir sonucu olabileceği öngörülüyor.
St.Louis, Washington Üniversitesi’nde gerçekleştirilen, bir grup gönüllünün hikaye okurkenki beyin aktivitelerini inceleyen bir araştırmanın sonuçları bize şunu gösteriyor: Herşey hayal etmekle başlıyor. Bir hikaye okuduğumuz zaman, onunla öyle bir etkileşime geçiyoruz ki, içinde karşılaştığımız her durumu zihinsel olarak taklit ediyoruz. Ardından beyinlerimiz bu yeni karşılaşılan durumları kendi hayatlarımızdaki bilgi ve deneyimle iç içe geçiriyor ve zihinsel bir sentez yaratıyor. Okuduğumuz her hikaye dünyayı görüş şeklimizi değiştiriyor, daha empatik olmamızı sağlıyor. Ancak bu noktada çok önemli bir tespit daha var. Kitapların yaptığı şeyi internetin sunduğu sanal dünya yapamıyor.
Acaba, hayatımızın içindeki yeri ve önemi günden güne daha çok artan, özellikle son 10 yılda bizi iyiden iyiye avucunun içine alan teknoloji, empati seviyemizi aşağı mı çekiyor?
Kaynak: Olağan Psikopatlar, Kevin Dutton. Domingo Yayınları