Sana Ne İyi Gelir?

Sana Ne İyi Gelir?


Bugünlerde yine can simidim olan, birçok durumda imdadıma yetişen bir soru var: “sana ne iyi gelir?”

İlk sırada “sade beslenmek” (bilgi açısından 🙂) var. Zihnimde onlarca çeşit bilgi ve düşünce koşturduğunda, zihnim bulandığında içimin de bulandığını biliyorum. Aklımdakilerle duygularımın arasındaki bağı hiç bu kadar adım adım izleyebildiğim olmamıştı belki. İçim bulandığında endişe, gerginlik, korku tırmanıyor bugünlerde. Bunu da net olarak gözlemleyebiliyorum kendimde. İlk günler yaptığım gibi, sık sık sayıları kontrol etmekle, belki yüz çeşit olur olmaz kaynaktan farklı bilgiye kendimi maruz bırakmakla vedalaştım. Birkaç gündür çok daha az- öz kaynaktan bilgi almayı tercih ediyorum ve belirgin şekilde zihnim daha temiz, içim daha iyi durumda.



Bir diğer bana iyi gelen, “basit düşünmek”. Yaşadığımız durumu ve duruma ilişkin sahip olduğum bilgileri, olabilecek en basit haline indirgemeye çalışıyorum. “Bir virüs var, yayılımı oldukça hızlı, kendimizi, sevdiklerimizi ve tüm dünyayı korumak için elimizden gelenler şunlar şunlar…” gibi. Basit düşünmek bazen en zor olan. Bu çalıştıkça gelişen bir kas, bunu da biliyoruz.



Bir başka bana iyi gelen; bildiklerimi “netleştirmek.” Belirsizlik ne kadar fazlaysa stres ve endişe artıyor. Zaten durumun kendisi yeterince belirsiz. Etki alanımda olan kısma odaklanıp en azından korunmak ve yayılımın artışını yavaşlatmakla ilgili yapabileceklerimi netleştirdikçe daha konforlu duygular hissetmeye başladım.



Son olarak bana iyi gelen şey “kabul”. Önce, mevcut durumun kabülü…Tarih boyunca benzerleri, daha iyileri ya da kötüleri yaşandı. Muhtemelen de yaşanmaya devam edecek. Şu anda neredeyse tüm dünyanın zorlandığı, acı çektiği, endişelendiği ve ortak duyguları paylaştığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Hesapta var mıydı? Yoktu. Öngörebilir miydik? Hayır. Bildiğimiz nadir şeylerden biri durumun geçiciliği… Her şey gibi bunun da geçeceği… İkinci olarak dış dünyada tüm olan biteni izlerken içimde neler olduğunu, nelerin canlı olduğunu fark etmek ve kabul etmek. İç sıkıntısı, bunalma, endişe, çaresizlik, kızgınlık… Her neyse, yaşadığım duygulara izin vermek. Durum yeterince zorken bir de duygularımla ilgili kendime baskı yapmamak. Karşılanmayan ihtiyaçlarımla tanışmak, onları adlandırmak. Duygularıma izin verirken dikkat ettiğim bir şey; duyguların içinde derinlere inip boğulmamak, onları iyice büyütüp coşturmamak, ihtiyaçlarıma odaklanmak. Böylece biraz daha merkezime dönmek.



Bunların dışında günlük planlar yapmak, her zaman bekleyen ve zaman bulunamayan işlere odaklanmak, evde eşofmanla gezmemek gibi atraksiyonlar bana iyi gelenler arasında değil. En azından şu ana kadar değil… Bunu da kabul.



Yazıyı yazarken çok sevdiğim arkadaşım Hakan Gökbayrak’a içimde bir teşekkür canlandı. Belirsizlikle yaşamak üzerine kendisinden çok beslendim. İyi ki var…Ve ben iyi ki o gün o buluşmaya, şartlarımı zorlayarak katılmışım. Bir teşekkür de kendime edebilirim sanırım. 🙂